ready-all-light Ready? All Light!

Ölümsüzlüğün gerçek olduğunu iddia eden eski bir kitap bulsaydınız görmezden mi gelirdiniz, yoksa peşinden mi giderdiniz?


Macera 13 yaşın altındaki çocuklar için değil. © Bende

#thepiratequest
Kısa Hikaye
2
2.4k GÖRÜNTÜLEME
Tamamlandı
okuma zamanı
AA Paylaş

Ölümsüzlüğün Tarifi


—İksir nerede?


—Ne iksiri?


—Ölümsüzlük iksiri tabii ki de!


Sessiz kaldım. Ona gerçeği söylemeli miydim acaba?


—Konuş, dedi ve hışımla yüzüme sert bir tokat attı.


Dudağımdan küçük küçük kan damladı.


Yüzüme yediğim tokatla konuşmaya karar verdim.


—Neden bunu istiyorsun?


Sırıttı.


—Herkes bunu istiyor, Seo Huhyeon!


—Sen benim sağ kolumdun Jeon! Bana bunu nasıl yaparsın?


—Zırvalamayı bırak ve soruma cevap ver! İksir nerede?


—Neden sana söyleyeyim ki?


Kılıcını kınından çekti.


—O zaman ben zorla söyletirim!


—Salak! Ben ölümsüzüm.


—Seni öldüreceğimi kim söyledi?


—Artık geminin kaptanı sensin, Huhyeon. Artık dalgaların dövüştüğü denizleri sen geminle geçeceksin. Herkesin gözettiği ama kimsenin bulamadığı gizli saklı hazineleri sen gün yüzüne çıkaracaksın. Onların olmaz dediklerini sen gerçekleştireceksin.


—Gerçekten mi? Artık kaptan ben miyim?


—Evet Huhyeon, bir kaptan olabilmek için bütün karakteristik özelliklere sahipsin. Cesursun, zekisin ve iyi bir lidersin. Bu yüzden bundan sonra kaptan sensin.


—Teşekkürler Kaptan Choi.


Kaptan Choi'nin yüzünde küçük bir tebessüm belirdi.


—Unuttun galiba, artık kaptan sensin.


—Ah, evet! Peki ama, size ne olacak?


—Biliyorsun Kaptan Seo, ben artık çok yaşlıyım. Gençliğim maceralarla geçti, ama şimdi sıradan bir ihtiyar gibi deniz kıyısında küçük bir yazlıkta hayatımı devam ettirmeyi düşünüyorum.


—Eski bir maceracıya göre fazla huzurlu bir karar.


—Evet, insan yaşlandıkça huzuru aramaya başlar.


—Ben bu değişimden dolayı resmen şoka girdim. Siz zamanın en gizemli definelerini bulmuştunuz oysa.


—Aslında, biri dışında...


Kaptan Choi, altmış yılı içinde barındıran günlüğünü açtı, sayfalarının arasından eski bir kağıt parçası çıkardı ve bana uzattı.


—Bu harita insanların yıllardır aradığı bir definenin haritasıdır. Onca araştırmalarıma rağmen bu haritanın nereyi gösterdiğini bulamadım. Ama belki sen bulabilirsin.


Kağıda odaklanmıştım. Eski, kenarları yırtık pırtık bir kağıttı. Ama en dikkat çekici özelliği elinize aldığınız anda yırtılacakmış hissiydi. Aslında bu kağıt bile değildi, farklı bir malzemeden yapılmış gibiydi ya da çok eski olduğu için kağıt gibi gözükmüyordu.


Bu harita diğer define haritaları gibi değildi. Onda yön belirteci, defilenin nerede olduğuna dair bir işaret veya hazineye nasıl gidileceğine dair bir bilgi yoktu.


Daha dikkatli baktığımda sol alt köşede çok küçük bir el yazısıyla yazılmış bir metin olduğunu fark ettim. Kağıdı yüzüme daha da yaklaştırdım. Bu metin anlamlı bir metin değildi. Daha doğrusu şifrelenmiş bir metindi.


Haritanın anlamını çözmeden önce metnin anlamını çözmek bana daha mantıklı geldi.


İlk iş olarak eski zamanlarda kullanılan şifreleme yöntemini araştırmak oldu. Ben sahip olduğum kaynaklarda sadece iki yöntem bulabildim. Neyse, iki olması daha iyi.


Birinci ve en sık kullanılan yöntem şuydu: Harflerin yerine alfabetik sıraya göre belli bir sayı önceki harfler yazılırdı. Mesela S harfini şifreleyeceksiniz. Önce bir sayı belirleyin, dört gibi. Sonra S'den sonraki harften başlayarak alfabeden geri sayın. R, P, Ö, O... Dördüncü sayıyı -yani O'yu- S yerine yazın.


İkinci yöntem Daleka adında çok eski zamanlarda yaşamış, zengin ve gelişmiş bir halk tarafından kullanılmıştı. Bu yöntemin kendine özel yapılmış Yultae denilen bir aleti vardı. Bu alet bir çubuğa alta büyük üste küçük olarak geçirilmiş iki ortası delik yuvarlak tahta parçalarıydı. Küçük tahta parçasının kenarlarına alfabenin harfleri sırayla saat yönüne doğru yazılır. Büyük parçaya ise saat yönünün tersine doğru alfabe yazılır. Sonra bir harf belirlenir. Mesela, T olsun. Küçük parçanın üzerindeki T harfi büyük parçadaki A harfinin hizasına getirilir. Ondan sonra şifrelenecek harfin yeri büyük parçada bulunur ve hizasındaki harf yazılır.


Metni deşifre etmek benim bir günümü aldı. Sonuç olarak başarısızdım. Hatta yattıktan sonra gece zor uyudum. Ama gördüğüm rüya oldukça ilham vericiydi.


Rüyamda bir adam ve bir kadın konuşuyordu. Adam bir elindeki kitaba bakıyor, bir de kadına -herhalde eşiydi- bakıyordu.


—Bu kitabı ortadan kaldırmalıyız.


—Ya da şifrelemeliyiz.


—Madem yok etmek istemiyorsun, nasıl bir şifreleme yöntemi kullanacaksın?


—Aynı anda ikisini de kullanacağım.


—Aklına böyle şeyler nasıl geliyor anlamıyorum.


Bundan sonrasını hatırlamıyorum, uyanıvermiştim. Ama artık şifreyi nasıl çözeceğimi biliyordum.


Şifreyi çözmem bir iki günü aldı. Her neyse, metnin bana ne demek istediğini anlamıştım.


Metin şöyleydi:


"Dalekalar zengin ve güçlü bir ırktı. Ama insanlar onların gücünü kıskandı ve Dalekaları katlettiler. Onlar da en değerli hazinelerini gizli bir yere sakladılar.


Madem bu yazıyı okuyabiliyorsun, yolculuğundaki ilk zorluğu aşmışsın demektir. Hazineni Ölüler Tapınağı'nda ara. Tapınağın kilidini açabilirsen hazineni alacaksın."




Gemide toplam sekiz kişiydik: Minah, Hua, Juso, Shiryeong, Jaekang, Hyun Sohul, Lee Ahn ve ben yani Huhyeon.


Daleka Adası'na olan yolculuğumuz okurlara genelde ilginç gelen, ama maceracılar için her gizemle dolu adaya giderkenki dalgalı fırtınalı klasikleşmiş bir yolculuktu.


Buna rağmen pek de sıkıntı yaşamadık, tecrübeli korsanlardık sonuçta.


Karaya vardık, artık Ölüler Tapınağı'na yürüyerek gitmemiz gerekiyordu.


Ölüler Tapınağı'na vardığımızda karşımızda gösterişli bir yapı duruyordu, bir tapınaktan çok bir kule gibi gözüküyordu ve tamamen saf altından yapılmıştı.


Hua, şaşkınlık içinde yerden göğe yükselen bu yapıya bakıyordu.


—Ne kadar da gösterişli...


—Evet, diye Hua'yı onayladı Shiryeong.


Tapınağın güzelliğinin etkisinden çıktıktan sonra kapıya doğru yürüdüm. Kapının altından yapılmış güneş şeklinde bir kilidi vardı. Bu şekil bana tanıdık gelmişti, acaba nereden... Evet, harita!


Kaptan Choi'nin bana verdiği haritadaki resimler Ölüler Tapınağı'nın kilidini açmak içindi.


Resme dikkatlice baktım, birkaç fark dışında kapı kolundaki aynı güneş şekli haritanın üzerindeydi. ortadaki yuvarlağın kenarlarına yerleştirilmiş sekiz tane çıkıntı vardı ve biri diğerlerinden daha uzundu. Eğer saat yönünden sayarsak bu uzun çıkıntı beşinciydi ve sadece haritada uzun çıkıntı vardı, yani tapınağın kapısında olan güneşin çıkıntılarının hepsi aynı uzunluktaydı.


Uzun bir deneme yanılmadan sonra beşinci çıkıntı üst tarafa gelecek şekilde güneşi çevirerek kapıyı açmayı başardık.


İçerisi aşırı genişti ve ortadaki masa ve kitap dışında hiçbir şey yoktu.


Kitabın yanına yürdük. Bu eski bir kitaptı ve üstündeki tozları sildikten sonra adını okuyabildik: Ölümsüzlüğün Tarifi.


—Ölümsüzlük mü, dedi Lee Ahn. Onun gibi bizim de kafamız karışmıştı.


—Önce kitabı okuyalım, dedi Juso.


Bu kalın antik kitap ölümsüzlüğün mümkün olduğunu iddia eden Dalekalı bir bilimci tarafından yazılmıştı. İçinde ölümsüzlük ile ilgili her türlü detay vardı, ama bizim asıl dikkatimizi çeken bir ölümlünün nasıl ölümsüz olabileceğiydi.


Kitabın devamını gemide okumaya karar verdik. Kitaba göre ölümsüzlük iksiri Kaplan-Ejder Canavar'ın kanıydı.


Hyun Sohul endişeliydi:


—Ama Kaplan-Ejder Canavar yenilmezdir, onun kanından nasıl iksir yapacağız?


Lee Ahn da aynı hisleri yaşıyordu:


—Onu öldürebilir miyiz ki?


Ben dehşete düşmüş tayfamı gaza getirmek için konuştum:


—Arkadaşlar, efsaneyi unuttunuz mu yoksa? Kaplan-Ejder Canavar ışığa çıkarsa güçsüzleşir, biz de onu daha kolay yeneriz.


—Nasıl, diye sordu Hua.


—Onun mağarasına ışık girmez, dedi Jaekang.


Aslında, ben de bilmiyordum. Ama onlara bir planımın olmadığını söyleyemezdim.


Ve anında Minah kendi fikrini söyledi:


—Ayna ile güneş ışığının yönünü mağaranın içine doğru yönlendirebiliriz.


Shiryeong hemen ortaya atladı:


—Evet! Birimiz aynayı tutarken diğerleri onunla savaşabilir.


Planımızı yaptığımıza göre işe koyulabilirdik, Kaplan-Ejder Canavar'ın mağarası Daleka Ormanı'nın derinliklerindeydi.


Ormanın içine saklanmış mağaranın önüne gelmiştik. Burası ağaçlarla çevrili değildi, yani güneş ışığını iyi bir şekilde alıyordu ki bu bizim işimize gelirdi.


Planı uygulama vakti gelmişti. Juso aynayla güneş ışığını mağaraya doğru yöneltti.


Mağaranın içine girdiğimizde Kaplan-Ejder Canavar'ı ışıktan etkilenmiş bir şekilde yerde acı içinde kıvranıyordu. Çevik hareketle kılıcımı kalbine sapladım. Kılıcımı çektiğimde kılıcım canavarın beyaz kanıyla ıslanmıştı. Parmağımı kılca sürüp ağzıma koydum ve parmağımdaki kanı emdim.


Tadı pek güzel değidi ama bana yeniden doğmuş hissi verdi. Belki artık ölümsüz olduğumu bildiğimdendir.


—Hemencecik kanını mı içtin, diye bağırdı Hyun Sohul. Diğer arkadaşlarım da canavarı çabucak öldürmemden ve öldürür öldürmez kanını içmemden şaşırmışlardı.


—Artık ölümsüzüm EVET!


—Huhyeon, iyi misin?


—Daha iyi olamazdım! Ben artık ölümsüzüm ve siz de bana itaat edeceksiniz!


Hepsi şaşırmıştı. Sadece Juso konuşabildi:


—Bir dakika sen ölümsüzsün diye biz de mi olamıyoruz?


Tuzağıma düşmüşlerdi.


—Kitabı tam okusaydınız bilirdiniz: Sadece kanı ilk içen kişi ölümsüz olabilir. Artık kanı içseniz de hâlâ ölümlüsünüz!


Şaşırmış ifadeleri çok komikti, keşke size gösterebilseydim.


—Ne!?!


—Sana itaat mi edeceğiz?


—Sen nasıl çabucak düşmanımız oldun?


Ana karakterim diye beni iyi mi sandınız? Yanıldınız. Size şunu söylemeliyim: Bu hayatta sadece kendini düşünenler kazanır.


—Eh, artık ölümsüz olduğuma göre size ihtiyacım yok.


Jaekang ağlamak üzereyken konuşmaya çalışıyordu:


—Nasıl bize ihanet edersin?! Seni kaptanımız olarak görüyorduk oysa!


—Gerçekçi olalım, siz hiç kendi çıkarlarını önemsemeyen bir korsan gördünüz mü?


Dediğim gibi de kılıcımı Jaekang'ın kalbine sapladım.


—Bundan sonra bana karşı sesinizi bile çıkarmayacaksınız, yoksa sonunuz böyle olur!


Eski arkadaşlarım benden korkmuşlardı, ne de olsa ben yenilmezdim.


Yıllar Sonra


Kimse kudretime karşı gelemiyordu. Yüz yıllık ömrümde pek çok hazineyi elime geçirmiştim ve ülkemin en zengini bendim. Hâlâ 14 yaşında bir genç kız gibi görünüyordum ama yüz yaşını geçmiştim.


Ayrıca çok güvendiğim bir sağ kolum vardı, benim için her türlü şerefsizliği yapardı. Adı Jeon idi ve çok yetenekli bir korsandı.


Bir gün zaferle sonlanan bir hazine avını kutlamak için bir ziyafet düzenledik. Ziyafette her çeşit yemeğin yanında ağır içkiler vardı. Benim de o gece kafam iyi idi, o sebeple olanları hatırlamıyorum.


Her ne olmuşsa artık, sabah uyandığımda kendimi sandalyeye bağlı buldum.


Daha nerede olduğumu anlayamadan içeri birisi girdi.


Jeon..?


Jeon hemen sohbete girdi:


—İksir nerede?


—Ne iksiri?


—Ölümsüzlük iksiri tabii ki de!


Sessiz kaldım. Ona gerçeği söylemeli miydim acaba?


—Konuş, dedi ve hışımla yüzüme sert bir tokat attı.


Dudağımdan küçük küçük kan damladı.


Yüzüme yediğim tokatla konuşmaya karar verdim.


—Neden bunu istiyorsun?


Sırıttı.


—Herkes bunu istiyor, Seo Huhyeon!


—Sen benim sağ kolumdun Jeon! Bana bunu nasıl yaparsın?


—Zırvalamayı bırak ve soruma cevap ver! İksir nerede?


—Neden sana söyleyeyim ki?


Kılıcını kınından çekti.


—O zaman ben zorla söyletirim!


—Salak! Ben ölümsüzüm.


—Seni öldüreceğimi kim söyledi? Şimdi söyle, iksir NEREDE?


Şimdi gülme sırası bendeydi:


—İksiri ilk içen kişi ölümsüz olur, yani sana versem de daha önce ben içtiğim için işe yaramaz!


—O zaman sana ihtiyacım yok!


—Beni öldürecek misin yani?


—Evet.


—Benim ölümsüz olduğumu unuttun herhalde?


—Senin okuduğun kitabı ben de okudum.


—Ne?!?


—Eğer kafanı kesersem senden kurtulmuş olurum.


Dedi ve kılıcını savurdu.



Son





16 Eylül 2023 10:25 4 Rapor Yerleştirmek Hikayeyi takip edin
5
Son

Yazarla tanışın

Ready? All Light! Acemi bir yazar

Yorum yap

İleti!
Emre Kısa Emre Kısa
Macera kategorisinde en üstteydi, tek bölüm ve tamamlanmış olduğunu görünce okuyayım dedim. İlginç bir kısa hikaye olmuş. Karakter isimlerini akılda tutması her ne kadar zor olsa da, akılda tutmama gerek kalacak sahneler barındırmıyordu. Olayların hızlı gelişmesi hazine avındaki gizem ve zorluluk etmenlerini zayıflatmış. Karakterin kendine "Ana karakter" diye seslenmesi dördüncü duvarı kırmış, bu tekniği etkili kullanmak çok zordur, burada da ihanet sahnesindeki ciddiyeti biraz bozmuş. Sonuna kadar okutmayı başardı, sürükleyicilik mevcut. Beklenmedik bir son oldu. Bence hoş olmuş, hayal gücüne sağlık diyelim.
October 08, 2023, 11:49

  • Ready? All Light! Ready? All Light!
    Bir dakika hikayem kategorisinde ilk mi olmuş?! Bu arada yorumun için çok teşekkürler. ☺️ October 08, 2023, 16:12
  • Emre Kısa Emre Kısa
    Macera - Türkçe seçince en üstte gözüküyordu, tebrik ederim algoritma yüzüne gülmüş :) October 08, 2023, 16:14
Ready? All Light! Ready? All Light!
Yorumlarınızı istediğiniz gibi paylaşabilirsiniz. Yeter ki yorum yazın fjgjlblşç
September 16, 2023, 10:27
~