🕯️Keyifli okumalar!
UYARI: Kurgu kan, vahşet, cinsellik ve rahatsız edici öğeler içermektedir. Bunu göz ardı ederek okumanız rica edilir.
MASUMİYETİN KIRMIZISI
Ruhların yaktıkları ağıtlar, bedellerinin çürümüş bir mezarlığa boyun eğmesidir.
Çürümüş bir ceset, kalbi durmuş ve zihni işlemezdir bu sebeple olağanca hafiftir. Ama bedeller bu cesedin ruhuna işlemişse, ceset bir insan bedenini değil ağır bir ihanet müzesini temsil eder. Bedellerimiz yollarımızı şekillendirir, ağıtlar yaktırır ve pişmanlığın her bir katresini bize tattırırdı. Katreler birikir ve bir yangına dönüşür, kurtuluşu olmayan yangının külleri cinayetin son nefesi olur.
Maktul ve katil.
Bir katilin adalet anlayışı bir maktulun ecelidir.
Biri mezar bekçisidir, biri de mezar sahibi.
Bir karanlığın gürültüsünün yankısı, yalnızlığın en yalın senfonisidir. Karanlık ve güntülü, iki yabancı maktul ve katilin simgesidir. Huzurun yadsıması olan şelaleler kara bir mürekkebin rengine bulanırdı, siyah kan tüm esaretiyle boy gösterirdi. Erdemli kayalıkların arasından sinsice sızan siyah kan, damarlarımıza dikilen korku ipliklerinin eseriydi.
Esen rüzgar tenimize işlerken, sakin bir gürültü doldu kulaklara sonra beraberinde gelen ölüm sessizliği. Parlayan farlar, karanlığın yolunu bulmuş bir sokağı etkisi altına almıştı. Korku, damarlarda atan tek sıvıyken, damarlar kaldıramadıkları korku ipliğini sokağın ortasına usulca yayıldı. Çizdiği yol karşı arabanın kapısına kadar uzandı ve orada son nefesini verdi.
Arabanın içerisinde hoyratça savrulan genç adam sessizliğin kollarına atarken, zorlukla gözlerini araladı. Yanında oturan genç kadının yüzü kanlar içerisindeydi, gözleri genç kadının yüzüne bulanınca korkuyu en çok kalbinde hissetti. Kalbine oturan ağır yumruyu göz ardı etmeye çalışarak elini genç kadının dudaklarına götürdü. Parmaklarında genç kadının nefesini hissettiğinde derin bir nefes verdi. Kesik kesik aldığı nefesleri sık sık inip kalkan göğüs kafesine tutunamıyordu. Ölümün verdiği acı korku, bencilliğinin simgesiyken şu an aklında sadece tek bir kadın vardı.
Gözlerini çarpıştığı arabaya odaklandığında, bir facianın eseri olduğunu fark etti. Nefes alamadı, göğüs kafesi küçüldü ve yok oldu. Atan kalbi sıkıştı ve neredeyse durdu. Yutunamadı, tüm vücudunu saran adrenalin zangır zangır onu titretti ve ecel korkusuyla başbaşa bıraktı. Titremesi bir saniye bile durmayan ellerini usulca kapı koluna götürdü ve kulpu kendine doğru çevirdi. Sağlam basmaya çalıştığı adımlarında mecal yoktu, genç adam her an yere yığılabilir ve ömrünün son nefesinin duacısı olabilirdi. Adımlarını ağır ağır karşısında duran facia tablosuna yöneltmeye çalıştı. Koca sokağı sadece bu iki arabanın farı ve sokak lambaları aydınlatıyordu. Ağır ağır ilerlettiği adımları facianın karşısında durunca korku dolu gözlerle arabanın içerisinde duran masum aileye baktı. Gözlerinden belirli belirsiz birkaç damla yeri boyladı ve titreyen ayakalarına darbe vurdu. Uzandığı kapı koluna güçsüzce asıldı ama açamadı. Ardı arkası kesilmeyen damlalar bu sokağı göle çevirebilecek kadar sağanaktı. Genç adam kapı koluna bu sefer hırsla asıldı ve açtı. Yüzü kan gölüne dönen sürücünün nabzını kontrol ettiğinde parmaklarına atmayan sürücü nabzı son nefesini çoktan vermişti.
Genç adam artık sadece titremiyordu, korkunun her yüzüyle saniyeler içerisinde tanışmış ve eceliyle yüz yüze bir masada oturuyordu. Onların bir katili değil bir cankurtaranı olmayı her şeyden daha çok istemişti. Göz yaşları durmuştu, bir katilin göz yaşlarının masumluk göstergesi olmayacağını en iyi o anlıyordu.
Göz yaşı, hiçbir zaman çıkış bileti olmamıştı.
Kudretsiz adımlarıyla yolcu koltuğunun yolunu tuttu. Dilediği onlarca dilek bu ülkeye, bu dünyanın büyüklüğünü aşmış tüm galaksiye erişmişti. Açtığı kapının kulpu ona en çok pişmanlığı anımsatan şeydi. Uzattığı eli yolcu koltuğundaki, tahminice anne olan kadının boynunu buldu. Çizikler bulunan narin boyundan santimlerce kan damlaları akmış ve neredeyse genç adamın parmaklarını kana bulacayacak kadar göle dönmüştü. Yoklamaya çalıştığı nabız genç adamdan kendini saklıyor ve bir daha dirilmeyecek kuvvetlerle derin bir uykuya dalmıştı. Genç adam sıkıca gözlerini yumdu ve onlarca damlanın aynı anda dökülmesinin mimarisi oldu. Elini bulamaya korktuğu kan, artık onun biçilmiş kaftanıydı.
O bir katildi.
O bir ecel mimarisiydi.
Arka kapıyı sakince açtı ve iki tane çocuğun birbirlerine sarılarak uyuduklarını gördü. Cam parçası kız çocuğunun boynuna saplanmış ve tonlarca kan akıtmıştı. Sesli yutkunması sokakta yankılandı, nabızlarını yoklamaya eğildiği iki küçük çocuğa şefkatla bakmak ve sarılmak istedi ama bu nankörlüğün altında ezildi. Güzel bir kız ve tatlı bir erkek çocuğun yoklamak istediği nabızlarından iki tanesi de olumlu yanıt verdi. Hızla sürücü koltuğunun yanındaki küllükte duran telefona uzandı ve ambulansın numarasını tuşladı.
Yardım çığlıklarını duyan hemşire adresi istediğinde genç adam bulunduğu sokağı tarif etti ve telefonu kapadı. Özür dilerim, diye mırıldandı genç adam. Gözlerinden akan damlalara engel olmak istiyordu, onlar masum değildi. "Özür dilerim," diye haykırdı bu kez. Ellerini saçlarına geçirdi ve sokağın ortasında delirmiş gibi kafasını saç köklerinden çekti. "Özür dilerim, ben böyle biri değilim," yankılanan sesi karanlığın yalnızlığına bir mürekkep gibi işledi, bu mürekkep siyah kan gibi hücrelerimizde buz kesti. Pes etmişçesine yolun ortasında diz çöken genç adam akli dengesini yetirmiş gibi kafasını iki yana sallıyor ve ardı arkası kesilmeyen özürler diliyordu. Sokak lambasının ışığı genç adamın sırtına vuruyordu, gölgesi hüzünlü olan bir adama ilk defa rastlıyordum.
Uyuşan ellerinin mecalini araya genç adam eğildiği yerden kalkmak için var gücüyle savaştı. Yavaşça doğrulduğunda elini tiksintiyle karnına götürdü, midesi bulanıyordu ve artık bu vücutta kalmak istemiyordu. Çimenliğin arasına gidebildiği kadar hızlı gitmeye çalıştı ve yere çömeldi. Destek aldığı ağaç gövdesinin çevresinde midesinde neyi varsa çıkardı. Çimenliğe yayılan alkole tiksintiyle ve pişmanlıkla uzun uzun baktı. Bu gece yaptığı iki hata vardı.
Hangisi daha büyüktü, hangisinin bedeli daha ağırdı?
Yakınlarda yankılanmaya başlayan ambulans sireni, genç adamın zor hayatının başlangıç sireniydi. Derin derin almaya çalıştığı kesik nefesleri düzelmiyor ve genç adamı ecel terleri döktürüyordu. Siren sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Keskin gürültü bir ruhun vaveylalarının ne denli ölümsüzleştiğini bir roman gibi anlatıyordu.
Ambulanstan inen doktorların aceleci tavırları ve kan gölüne dönen yolcuları karşısında genç adam ağaç gövdesine çöktü. Göz bebeklerine kadar titriyor, damarlarından akan erkil zehir genç adamın eceli için yalvarıyordu. Bu geceyi zihninin her yerine kazıdı, kendini affedemeyeceği tek gerçeğiyle sadece yedi saniyelik bir süre içerisinde yüzleşmişti. Özür kelimesinin kifayetsiz kalacağı yüzleşme, ibretlik bir bedelin baş tacıydı.
Genç adamın yanına gelen polis, her zerresinin titrediğini ve çenesinin tıkırdadığını duyduğunda yaşanılanları az çok kavramıştı. Polis, genç adamın toyluğunu fark ettiğinde ilk önce dudaklarını araladı sonra dasa sıkıca kapadı. Derin bir nefes aldı ama vicdanının içerisinde yayılan tiz acının üzerinden gelmesi gerektiğinin farkındaydı. Yavaşça dizlerinin üzerinde çöktü ve genç adamla yüzlerini kesiştirdi. Tıkırdayan çenesi neredeyse genç adamın dişlerini paramparça edecek kadar kuvvetliydi.
"Bizimle karakola gelmelisin genç," dedi polis büyük bir üzüntüyle.
Genç adamın gözlerini kırpmasıyla birkaç damla aynı anda çimenliği boyladı. Polis, genç adamın omzuna elini atarak samimi bir şekilde sıktı ve dudaklarını üzüntüyle birbirine bastırdı. Genç adam kanlanan gözleriyle karşısındaki polise umudun son parçalarıyla ve pişmanlığın en ağır yüküyle baktı. Bir gencin göz yaşları, vicdan kırıklığının en keskin parçasıydı.
Genç adamın yüzündeki beyazlık ve titreyen vücudu kendinde olmadığını belli ediyordu. Polis, genç adamın ellerini ustalıkla birleştirdi ve kemerine asılı olan kelepçeyle uzanarak genç adamın bileklerine yerleştirdi. Takılan kelepçeye korku dolu gözlerle bakan genç, kelepçeler bileğini sıkmaya başladığında yerinde istemsizce sıçradı ve korkunun ipliği kalbine usulca işlemeye başladı.
"Özür dilerim," diye mırıldandı genç, sessiz fısıltısı polisin vicdanını titretti. Genç adam gözlerini iki arabanın koltuklarında mekik dokudu. Doktorlar her bir yolcuyu sedyelere bindiriyor ve kalp masajı yapıyorlardı. İki çocuğunda ağzına koyulmuş hava maskeleri seri ama kontrollü bir şekilde nefes iletimi gerçekleştiriyorlardı.
Polis arabasının sirenleri göz bebeklerini küçültürken onları sıkıca yumdu. Bir film sahnesinde bile tüyleri ürperten bu konum, genç adamın kaderiydi. Kadere isyan etmek sadece korkaklıktı ama genç adam bunu kabul ediyordu. Polis, genç adamın kafasını üzerine yerleştirdiği eliyle yavaşça kafasını arabaya binmesi için eğdi ve kapıyı arkasından kapadı.
Bu araba bir zelzele tohumuydu, yeşillendi ve genç adamın enkaz altında kalmasının sebebi oldu. Göz yaşlarının katresi kan gölüne sinsice sızdı ve siyah kana erişti. Erişilen hata büyük bedellere gebe kaldı, vaveylalara boğulan bebek bulandığı siyah kanda boğuldu.
Ağıtlar yakıldı, şimşekler çaktı, bedeller ödenmek uğruna esaretlerini parmaklık ardına bıraktı. Çığ gibi büyüyen pişmanlık son katrelerini bağışlanmak için güçlükle akıttı.
Bu sokak artık bir cinayet mahalliydi.
Genç adam ellerini kana bulayan bir katildi.
Zaman damlalarını geriye akıtmazdı, geçmiş değiştirilemezdi ve genç adam hayatına bir katil olarak devam etmeye mahkûmdu.
Siyah kan sinsice sızdığı yuvasından genç adama erişti ve bir daha peşini bırakmayacak hırsla yeşerdi.
***
Takipte kalın!
Sevgilerle..
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklamlar göstererek Inkspired’ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen AdBlocker’ı beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bizi destekleyin.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired’i normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin..