Selaaamms. Yeni bir kurguya hepiniz hoş geldinizz♥️
Umarım siz de çok seversiniz.
Bölüm Şarkısı;
Koca Yaşlı Şişko Dünya- Adamlar.
Bölüm sonunda düşüncelerinizi alalım!
*Bu hikayenin ikinci yazılışıdır ve düzenlenmiş hâlidir. Önceden okuyanlar tekrar okuyabilir.
Bölüm 1: Monoton Hayatın Eğlenceli İnsanları
Ceylin'in Anlatımı.
Yine, bir oyuncakçı gününe açılmıştı gözlerim. Gözlerimi kırpıştırıp yerimde doğruldum, nedensizce belim ve boynum tutulmuş gibiydi.
"Of kahretsin ya." diye mırıldandım kendimce. Kendi kendime mırıldanırken gözüm yandaki kahverengi, yatağımdan biraz daha kısa boydaki sehpada duran telefonuma takıldı. Ona uzandım ve elime aldım, beni şaşırtan bildirimler gelmişti.
Ben uyurken, bilinmeyen bir numara iki defa aramıştı. Gözlerim cevapsız çağrı bildiriminde gezinirken ellerim benden bağımsız arama tuşuna gitmek üzereydiler. Hayır, kendimi durdurmalı ve aramamalıydım. Yetişmem gereken bir iş vardı ve zamanımı buna harcayamazdım. Akşam arar, sorardım.
Düşünceler içerisinde yataktan kalktım ve banyoya yürüdüm. Yüzüme su çarparken bacaklarımda gezinen bir tüy yumağı sürüsü hissetmiştim. Olamaz! Kedim... Sufle, en az benim kadar deli bir kedi.
Kedim genelde sabahları bacaklarımın arasında dolaşmayı severdi ve sevgi isterdi. Fakat benim yetişmem gereken bir iş olduğu için onu yeterince sevemiyordum maalesef. Hafifçe eğilip onu sevdim. Kedimin adı Sufle'ydi, bu ismin bir hikayesi vardı.
Onu sahiplendiğimde minicikti ve gri tüyleriyle yanıma kıvrıldığında bir Sufle'yi andırıyordu. O gece kendime bir Sufle almıştım ve kedimi sahipleneli 2 gün olmuştu. Henüz bir isim vermediğim için direkt aklıma Sufle geldi ve Sufle koydum adını. Şimdi büyümüştü fakat yanımda hâlâ minik bir Sufle gibiydi...
Akşam yorgun argın eve geldiğimde bazen koltuğun üzerinde uyuyakalmış oluyordu, o an küçük hâli gözümün önüne geliyordu. Bazen öyle bir bakışı oluyordu ki, onu gerçekten bir Sufle olarak görüp yiyesim geliyordu.
Benim kedi ve hayvan sevgim çok büyüktü, gördüğüm tüm kedileri sıkıştırmak istiyordum. Doyasıya öpmek, hepsini kucaklamak.
Keza, köpekler içinde öyleydim. Normalde çevremdeki insanlar köpek görünce karşıya geçerler ya da ısırılma korkusu yaşayıp yollarını değiştirirler. Ben hiç öyle olmadım, köpekler yatıyorlarsa uzanıp severdim. Onlar bizden sevgi bekliyorlardı çünkü, biz onlara sevgi gösterirsek, onlar niye bizi ısırsın?
Kedim bacaklarımın arasında dolanırken ondan kurtuldum ve kendimi mutfağa attım. Ağzıma bir şeyler attım ve hızlıca giyinmek için odama girdim. Oyuncakçı formasının üzerine bir siyah kazak ve siyah bir pantolon giyerek odadan çıktım. Kedimin mamasını yeniledim, üzerime montumu aldım ve evden çıktım.
Anahtarımla kapıyı kilitleyip aşağı indim ve otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Numara kafamı karıştırmıştı, rehberimde herkes kayıtlıydı genelde. Stresten dudağımı kemirdim ve soğuktan donmamak için adımlarımı hızlandırdım. Hava çok soğuktu.
Hızlı olmalıydım, görüş açıma giren kendi otobüsümdü ve ona yetişmek zorundaydım. Koşmaya başladım, koşmak ve hareket halinde olmak üşümemi azaltır diye düşündüm.
Derin nefesler alarak gelen otobüsüme bindim ve iş yerime doğru yola çıktım. Kendime yer bulunca çok mutlu olmuştum, hemen cam kenarına binip başımı yasladım. Önümde bir amca oturuyordu.
"Hanım kızım, şu numaraya bir mesaj yollar mısın?" diyerek bana seslendi amca. Ak sakallı ve oldukça yaşlı bir amcaydı, elleri hafiften titriyordu.
"Tabii ki." diyerek telefonu aldım ve numarayı açtım.
"Ne dememi istersiniz?" diye sordum.
"Otobüste olduğumu söyle." Parmaklarım klavyede gezindi ve gereken mesajı yazdım.
"Buyur amcacığım." Telefonu amcaya geri uzattım. Titreyen eliyle telefonunu aldı.
"Çok teşekkür ederim kızım."
"Rica ederim amcacığım." diyerek samimi bir gülümseme sundum ve gözlerimi cama çevirdim, dışarıyı izlerken oyuncakçı adresinin yaklaştığını gördüm ve ayağa kalktım.
"Geçebilir miyim?" diyerek aradan geçmeye çalıştım, bana yol vermediler.
"Geçebilir miyim acaba, bir çekilseniz?" Biraz yüksek sesle tekrar seslendiğimde bu sefer bana yol verdiler.
"Ne bu acele hanımefendi?" dedi arkadaki bir adam. Yüzünden okuduğum ifadelere bakılırsa, tavrımdan dolayı bana bir ön yargı kazandığı kesindi.
Herkesin işi ve acelesi olabilirdi sonuçta? İnsanları anlamak zordu.
"İşe geç kalıyorum." diye kısa bir cevap vererek otobüs durunca indim. Sabah sabah kimseyle uğraşmak istemiyordum, tartışacak hâlim yoktu.
Biraz yürüyünce oyuncakçıya varmıştım. Rahatlayarak nefes verdim ve içeri girdim. Kapının üzerinde bulunan küçük altın rengindeki zil, benim girmemle çınladı ve kapı kapandı.
"Selam gençlik, ne haber?" diye seslenerek içeri girdim.
"Merhaba Ceylo'm, çok beklettin ya." diyerek yanıma geldi hızla Irmak.
"Sorma sorma, otobüste olaylar ve evde bacaklarımın arasında gezinen Sufle, beni geç kaldırdı maalesef." Ona durumu açıklarken açıklarken çantamı da yanımdaki kahverengi ahşap masaya bırakmıştım.
"Oyy, kısa zamanda görmek istiyorum Sufle Hanım'ı, çok özletti kendini." dedi gülerek Irmak. Arkadaşlarımın hepsi Sufle'yi çok seviyorlardı fakat Sufle onları seviyor muydu, sanmam.
"Gelin efendim, gelin." dediğimde ikimiz gülüştük. Gözlerim etrafa takılınca duraksadım. Çok dağınıktı. Peluşlar, arabalar, kutu oyunları hepsi yerdeydi resmen.
"Ne oldu yine burada? Savaş alanı mübarek." dediğimde beni Eren cevapladı.
"O çocuk geldi işte, yanında bir erkek ile geliyorlar ya." Oflayarak patrona doğru ilerledim.
"Ceylin." diye seslendi beni durdurmak için Irmak ama ben yine de yürümeyi tercih ettim, belki bu şikayetimi söylemem bir şey ifade etmezdi ama şansımı denemem lazımdı.
"Kenan Bey, özür dilerim ama artık bir yere kadar değil mi? Oyuncak almıyorlar ama çocuk hobi gibi buraya gelip her tarafı yıkıp gidiyor. Sonra biz topluyoruz." dedim patrona doğru bakarken. Patron hak verircesine başını aşağı yukarı salladı ve konuştu;
"Haklısın kızım ama çocuk aklı işte alış bunlara. Hem bu işe girdiyseniz bunlara katlanmak zorundasınız." dedi patron. Ne yapabilirdi? Zaten müşteriydi yani biz pek bir şey diyemezdik. Biz bir çalışandık sonuçta, bir sorun olmaması için sesimizi çıkarmazdık. Zaten biraz önemsememiz gerekiyordu, sonuçta çocuklardı.
Neydi o, müşteri her zaman haklıdır.
Evet çok haklılar kesinlikle. Bu şekilde genelleme yapılmasından nefret ediyordum.
"Haklısınız." diye mırıldandım ve işime doğru döndüm.
İçimdeki ses öyle demiyordu ve patronu haklı bulmuyordu.
Haklı değilsiniz patronum. Çocuk kendine bunu rutin edinmiş resmen. Her gün düzenli geliyor ve 5 yaşına yakın gibi, bu mu sizin çocuk anlayışınız yahu?
Gözlerimi devirip Irmak'a baktım. Depodan gelen yeni oyuncakları raflara yerleştiriyordu. Eren ise şu an, fiyatları güncelleyip ayar yapıyordu.
Bazı çocuklar durdurulamaz olabiliyordu. Bir bebek için ortalığı yıkanlar vardı. Annesi ya da babasıyla kavga edenler... Hepsi felaketti benim gözümde.
O sırada düşüncelerimden sıyrılıp kasada duran Demir'in yanına doğru ilerledim.
"Ne haber Demir?" Ellerimi kasaya yaslamıştım ardından. Demir'in açık kahverengi gözleri bana çevrilmişti.
"İyi Ceylin, dünkü masraflarla uğraşıyorum." Uykulu ve donuk bakışları da bunu doğruluyordu. Açık kumral saçları dağınılmıştı.
Tekrar bilgisayara çevirdi gözlerini. Onu pek fazla yormak istemiyordum, işine bağlı bir insandı zaten.
"Uykunu al, kankalık tavsiyesi." dediğimde esnediğini gördüm.
"Mümkün mü sanki?" Bu sözüyle kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı. Niye mümkün olmasın ki?
Onu iyi tanıyordum, beraber çok zaman geçirmişliğimiz vardı. Buradan çıkınca başka bir işe gitmiyor diye biliyordum, direkt eve geçiyordu.
Bizim aksimize kasada olduğu için arada mesai yapabiliyordu. Mesela, indirim günlerinde.
Bu günler bizim için dezavantaj oluyordu genellikle. Buraya sabah geldiğimizde düzenli gözükse bile oyuncakların yerleri karmakarışık koyulmuş oluyordu.
"Eve gidince uyursun bence." dediğimde söylediğimi onaylamaz bir ifade ile başını iki yana salladı.
"Uyuyamıyorum ki." dediğinde nedenini anlayamadım ve daha fazla sorgulamak istemediğim için yanından gitmek üzere konuştum:
"İyi çalışmalar sana." dedim ve işime devam etmek üzere hareket ettim.
Ben buranın oyuncakları stokta bulma, siparişleri verme, bilgisayarda depo sürelerini hesap etme ve tüm oyuncakların yerlerini aklında tutup ağlayan çocuklara gösteren görevliydim. Bazen çocuklar öfkeyle oyuncakları düşürüp gidiyordu. Onları toplamak da benim işimdi. İşe ilk geldiğimde ise yanında biriyle gelen çocuğun dağıttıklarını topluyordum.
Aynı zamanda grafik tasarımcısıydım. O işim için de iş arıyordum ama şimdilik biraz çocuk olasım geliyordu.
Bazen çocuklar dayanılmaz olsa bile onları seviyordum. Minik bücürler günümü güzelleştirip beni gülümsetiyordu. Küçücük bir söze ağlasalar bile kalpleri çok büyüktü. Bazıları dışında tabii, onlara katlanmak dayanılmaz olabiliyordu.
Oyuncakları toplamayı bitirdiğimde içeri minik bir kız ve annesi girdi. Kız hemen bebeklere koştu ve ev seçiyormuş gibi gözlerini büyüterek bebeklere bakıyordu. Ah, çocuklar işte, minik bir şeye bile şaşırabiliyorlar.
Küçücük bir gülümsemeye bile mutlu oluyorlar, bu yüzden seviyorum aslında çocukları. Bir karşılık beklemiyorlar. İyilikleri, gülümsemeleri karşılıksız miniklerin.
10 dakikanın ardından kız eline bir bebek aldı ve bunu istediğini söyledi. Demir hemen işlemleri yaptı ve çıktılar. Böyle uslu ve iyi müşteriler harika oluyordu. Ama şimdi içeri giren çocuk gibi ortalığı yıkanlar... gözüm korktu.
Önce çocuk annesine bir şeyler anlatarak içeri girdi ve söz verdiği gibi olmasını umarak oyuncak bebeklere doğru koştu.
"Ama burada yok anne, sen olur demiştin!" diye bağırdı annesine. Niye bağırıyordu ki? Başka oyuncakçılar da var sevgili çocuk.
Irmak'ın benim sıram olduğunu anlatabilmek için göz hareketleriyle bana işaret ediyordu. İstemeyerek başımı salladım ve yavaş adımlarla çocuğa yaklaştım.
"Merhaba ufaklık, sorun nedir?" dedim kıza güzel bir gülümseme sunarken.
"Ben ufaklık değilim! Anne bana ufaklık diyor!" dedi ve ağlamaya başladı. Derin bir nefes aldım. Sinirlenmemeye çalışmak o kadar zordu ki benim için, kolay sinirlenen biri olmak en zor şeylerden biriydi diyebilirdim.
Huyuna gitmeliydim, belki o zaman daha kolay bir iletişim sağlayabilirdik onunla.
Hadi Ceylin, başarabilirsin.
"Özür dilerim, sana ufaklık demekle hata ettim... Şimdi sorunun bana ne olduğunu söylemek ister misin güzel kız?" Sahte bir gülümseme takınmıştım yüzüme. Bu işi girmek konusunda hatalı mıydım acaba?
"Burada oyuncak bebek Elsa yok!" dedi bağırarak. Çok büyük bir sorun olduğunu anladım, en azından onlar için. Empati yapmaya çalışıyordum ama bazen beceremiyordum.
"Tamam güzel kız, gel bakalım Elsa var mı yok mu?" dedim ona gelmesini işaret ederek.
Çocuk bir iki oyuncağı yere fırlattı ve yanıma geldi. Neden fırlatıyorlar, hem istiyorlar hem fırlatıyorlar? Cidden ne alıp veremediğiniz var oyuncaklarla?
"Hımm... Senin için hemen stoklarımıza bakıyorum. Üzgünüm güzel kız şuan burada yok. Ama başka şubemizden temin edebilir veya sana 2-3 gün içinde depodan getirtebiliriz. Kısa bir süre içinde elinde olacağına temin edebilirim." dedim heyecanla. Umarım ağlamazdı. Kesin ağlayacaktı, yüz ifadesi bunu gösteriyordu. Şimdi oturup ben de ağlayabilirdim.
"Nasıl olamaz ya! Ama anne sen var demiştin?" diye hıçkırarak ağlamaya başladı. Annesi bağırış çığrış içinde onu oyuncakçıdan çıkardı. Çocuğun sokaktan hâlâ bağırdığını işitebiliyordum, birkaç gün sabretseydin keşke...
Döktüğü oyuncakları toparlayıp telefonumu açtım. O numara tekrar aramıştı. Umursamayıp telefonumu cebime attım ve stok durumları için bilgisayar başına geçtim. Neden sürekli arıyordu bilmiyordum.
Yaklaşık yarım saat sonra küçük bir oğlan çocuğu ve yanında bir adam geldi. Tahmin ettiğiniz gibi onlar. Her yeri dağıtan çocuk ve yanındaki adam.
"Hoş geldiniz..." dedim hüzünlü sesimi düzelterek. Çocuk her zamanki gibi koşmaya başladı. Yavaş be!
"Dayıcım, gelir misin?" dedi adam seslenerek. Dayısıymış demek.
"Tamam." diyerek mızmızlandı çocuk ve dışarı çıktılar.
"Dayı bana artık oyuncak al!" dediğini duyuyordum sokaktan.
"Toplamak bize kalıyor, oh ne güzel ya?" diye isyan etti Irmak oyuncakları toplarken.
"Vallahi çok haklısın ya." diye ona hak verdim. Eren ise bir şey demiyordu.
"Senin bu konu hakkında bir fikrin var mı?" diye sordum. Omzunu silkti.
"Yorum yapmıyor." dedi Irmak şaşırarak.
Gözlerimi devirdim ve sandalyeye oturdum. Bilgisayarla bir süre bakışıp durdum öylesine.
Her günüm böyleydi işte, sıkıcı ve monoton, bazen ise mutlu edebilecek çocuklar oluyordu. Zaten bu monoton hayatın tek güzel yanı kediler, köpekler ve arkadaşlarımdı.
O sırada içeri çok tatlı bir kız çocuğu geldi, yanına gidip yanaklarını sıkasım gelmişti.
Minik tek boynuzlu tacı ile yalpalayarak girdi içeri. Küçük bir şey beğendi. O kadar tatlıydı ki Demir'e bedava yapması için işaret ettim. Beni kırmadı ve günün hediyesi dedi küçük çocuğa. Küçük çocuğun gözlerindeki sevgi dünyalara bedeldi.
Hoplayarak çıktı dükkandan derin bir nefes alıp oyuncakları izlemeye başladım.
"Çok tatlıydı öyle değil mi?" dedi Eren çocuğun arkasından bakarken.
"Evet ya, yanaklarını sıkasım geldi." diye cevapladım neşelenirken.
AKŞAM/
"Bugün de böylece bitiyor dostlar, yarın görüşürüz!" diye seslendi bize Eren.
"Görüşürüz." El sallayarak yanıtladım onu.
"Balım, birlikte gidelim mi eve?" diye yanıma zıplayarak geldi Irmak.
"Yanında otobüs kartın var mı?" diye sordum şaşırarak.
"Evet, tabii ki var! Böyle zamanlar için vazgeçilmez." diye yüksek bir enerji dozuyla yanıtladı beni.
"Ne güzel ya," dedim onun enerjisi kadar olmasa da heyecanlı bir şekilde.
Birlikte otobüs durağına yürürken telefonum çalmaya başladı.
"Of yine kim ya?" dedim elime telefonu alırken.
Kim olacaktı, bilinmeyen numara.
Sakin kalmayacağım bismillah.
"Alo!" dedim hafif öfkeyle.
Yandan Irmak kimmiş dercesine işaret ediyordu.
"İyi akşamlar, Ceylin Hançer ile görüşüyorum değil mi?" dediğinde cevap verdim.
"İyi akşamlar." dedim sakin olmaya çalışırken. "Evet, Ceylin Hançer ile görüşüyorsunuz. Akşam akşam niye aradığınızı sorabilir miyim? Hatta şöyle de sorayım ben, gece gündüz demeden neden arıyorsunuz acaba?" diye sordum cevabı merakla beklerken.
"Ne zamandan beri gizli hayranın var?" diye sordu fısıldayarak Irmak.
"Ben Alper, patron numara olarak görevli sensin diye senin numaranı verdi yanlış anlama lütfen." dediğinde sinirlenmiştim, sekreter mi olmuştum bir de?
"Sekreter miyim acaba ben? Gidip patronla konuşsanız daha iyi olmaz mıydı sizce de?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Evet tabii, ama nerden bilebilirdim?" dediğinde sustum, haklı olabilirdi.
"Özür mahaplı aradım. Yeğenim sürekli sizi rahatsız ediyor biliyorum. Artık getirmeyeceğim içiniz rahat olsun." dediğinde derin bir nefes aldım.
"Getirip getirmemeniz mi sorun sizce? O kadar her yeri dağıtıyor ve siz laf etmiyorsunuz, her neyse tartışmak istemiyorum. Ayrıca niye burası? Başka oyuncakçılar da var?" Son sorumun cevabını merak ediyordum açıkçası.
"Ablam şu aralar bizim evde kalıyor. Benim küçük canavar telefonu ele geçirmiş. Tam size yarın arayayım diye numaranızı kayıt etmiştim, aramış. Çok pardon." dedi telefonun karşısında olan ses. Soruma cevap gelmemişti.
"Önemli değil. Fakat bir daha olmazsa sevinirim. Memnun oldum Alper Bey." dedim sakince.
"Ben de memnun oldum iyi akşamlar Ceylin Hanım." dedi beni yanıtsız bırakmayarak.
"İyi akşamlar." dedim ve telefonu kapattım. Tam "Kapat artık!" diyecektim ama sustum. Yuttum sözlerimi. Bunu bana çocuklar öğretmişti.
"Ne oldu?" dedi Irmak gözlerini bana dikerek. Telefonumu sessize alıp cebime koydum.
"Şu Alper Bey işte, çocuğun dayısı var ya. Özür amaçlı aramış. Bunun için patron benim adımı vermiş. Bir de sekreter oldum, ne güzel. Patrondan özür dileseydi bunlar başımıza gelmeyecekti." Sakinleşmiştim az önceye göre.
"Haklısın ya, yine aramış bir de. Anlamadım ben de." Arkadaşlığın ilk kuralı, ne yaparsan yap haklı sensindir. Zaten şu anki durumda bendim, değil mi? Ardından otobüsün geldiğini gördüm.
"Irmak koş!" diye bağırdım ve koşmaya başladık. Son anda yetişip kendimizi otobüsün içine attık.
"Şurası boş." diye işaret etti Irmak ve ikimiz oraya oturduk.
"İyi yetiştik." dediğimde beni onayladı başını sallayarak.
Çok geçmeden Irmak'ın evinin durağına geldik.
"Görüşürüz Ceycey." dedi ve yanımdan inip aşağı indi Irmak. Ona el salladım. Birbirimiz ile vedalaştıktan sonra onun yürümeye başladığını gördüm, otobüs de devam etmişti yolculuğuna.
Evimden bir durak önce indim ve yemek yerine doğru yürüdüm. Burada bir şeyler atıştırabiliyordum. İçeri girdiğimde Alper Bey'in biriyle yemek yediğini gördüm.
Şakaydı herhalde. Halisinasyon falan görüyor olabilir miydim acaba?
Niye sürekli sen?
Gözlerimi kırpıştırıp tekrar baktım, manzara aynıydı.
Uzak bir masaya oturdum ve kendime hamburger sipariş edip telefonumla ilgilenmeye başladım.
Alper Bey'in karşısında oturan bir kız vardı ve onunla yemek yiyorlardı.
Oyuncakçı Kulüp
Erenoşkos, Deli Kız, Platonik Aşık, Siz
Erenoşkos; Dostlar
Deli Kız (Irmak):Efendik
Platonik Aşık (Demir): Ne oldu yine
Erenoşkos: Ben tekrar Mayıs'ı ekleyeceğim
Siz: Ekle tabii ki
Deli Kız: Hadi bekliyoruz
Erenoşkos, Sarışın Bebeğim kişisini gruba ekledi.
Platonik Aşık: İyi yaptın Eren
Eren: Tabii
Sarışın Bebeğim (Mayıs) ; Merhaba!
Siz; Hoş geldinn
Sarışın Bebeğim: Sizi çok özledim
Sarışın Bebeğim; İzin günümün bitmesini iple çekiyorum
Deli Kız; Biz de seni çok özledik Sarı Çiyanım
Sarışın Bebeğim; Ayıp, Sarı Çiyan değilim ben.
-
Yemeğimin geldiğini görünce telefonu kapattım ve yemeye başladım. Teşekkür etmeyi unutmamıştım.
Çok açıkmıştım ve yorulmuştum, eve gidip kendimi yatağa atıp uyumak tek hayalimdi.
-
Yemeğimi bitirdim ve kulaklıklarımı takarak yürümeye başladım. Karışık çalma listemden dinliyordum. Bu liste yabancı şarkılar ağırlıklıydı. Kulağıma hoş gelen şarkıları eklemiştim.
Eve yürümem takdir edersiniz ki biraz daha uzun sürmüştü, bu yüzden 20 dakika civarında varabilmiştim. Asansöre bindim ve kat dörde çıktım.
Kapıyı açtığımda kedimin koşarak geldiğini gördüm.
"Geldim Sufle'm, özledin mi beni?" dedim ayakkabılarımı çıkararak. Eve girdim ve ayakkabıları ayakkabı dolabına yerleştirip kapıyı kapattım ve kilitledim.
Kedim miyavlayarak bacaklarıma sürtünmeye başladı. Böyle zamanlarda ya ilgi istiyor olurdu ya da yemek.
"Çatlama çatlama, elimi yıkayacağım. Kesin acıktın." deyip lavaboya girdim ama peşimden gelmişti. Ellerimi yıkarken miyavlıyordu.
"Yavrum sakin ol." dedim ve ellerimi kuruladım.
"Gel bakalım." dediğimde peşimden koşarak geldi. Mutfağa girip mamasını çıkardım ve kabına döktüm. Peşimi bırakıp mamasını yemeye başladı.
"Afiyet olsun, yarasın kızıma!" Bağırmamla ürken kedimi sakinleştirmek için okşadım.
"Tatlımsu!"
"Sufle'm benim canım kedi!" Çığlık atmamla beni patilemişti.
Kedime karşı ani sevgi patlamaları yaşayabiliyordum.
Kedimi sıkıştırmayı bıraktım, yemek yesin çocukcağız. Sonra odama gittim ve rahat bir gri, beyaz baskılı sweat, altıma yumuşak beni ısıtabilecek pembe bir eşofman giydim ve kısa dalgalı saçlarımı açık bıraktım. Elime telefonumu alarak içeri geçtim, pek bir bildirim yoktu. L koltuğuma uzanırken televizyonu açtım, bir dizi vardı ve onu kendi kendime yorumlamaya başladım.
Kendi kendime konuşuyordum tabii ki çok normalim!
Kedim yemeğini bitirmiş olacak ki yanıma geldi ve benim gibi koltuğa kıvrıldı.
-
Ben Ceylin Hançer, tanıştığımıza memnun oldum -memnun olmadım- şimdi lütfen hattan ayrılınız.
Yoksa telefonu yüzünüze kapatabilirim.
-
Aa, bu arada, Gökkuşağı Evreni'mize hepiniz hoş geldiniz. Bu evren deliliklerle doludur, kendinizi hazırlamalısınız. Bu delilikler bir gün sizi de delirtir belki, ne dersiniz?
Yaz dizisi tadında hikayemize hepiniz hoş geldiniz...
Bölüm Sonu!
Kurgu hakkında düşüncelerinizi çok merak ediyorumm.
Düzenlenmiş hâli hoşuma gitti. Bölümler gelecektir.
Sevgilerimle<33;
-Gecenin Yazarı.
Okuduğunuz için teşekkürler!
Monoton Hayatın Eğlenceli İnsanları
Sevimli ve tatlı bir hikaye olduğunu ilk bölümden ve kapağından belli ediyor. Yazarımızın üslubu da çok hoş ve kitaba hiç yabancılık çekmemizi sağlıyor. Başarılarının devamını dilerim
Monoton Hayatın Eğlenceli İnsanları
Gün içinden alınan bir metin gibi ama normal bir insanınkinden daha farklı ya da değil ama kendi dünyasında ve çevresinde günlük hayattan bir parça gibi. Hoş bir anlatımı var. Yazarımızın üslubu temiz ve sade. Betimlemeler yeterli ve durgun bir su gibi. Ben okurken dinleniyorum. Teşekkür etmek isterim. Bu hızlı hayatta... Beğendiğim bir kitap olduğunu söylemek isterim. 🤍
Ziyaretçilerimize Reklamlar göstererek Inkspired’ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen AdBlocker’ı beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bizi destekleyin.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired’i normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin..