Sağanak yağmur sırtüstü yatan çocuğun çıplak bedenini döverken altından akan sular da soğumaya başlamıştı. Çocuk, gözlerini yavaşça açıyor, üşüdüğünü belli eden sesler çıkarıyordu, dizlerini göğsüne çekip kollarıyla kilitledi. Yavaş yavaş kendine gelirken hava dinmeye başlamış yağmur ise neredeyse kesilmişti. Başında duran garip görünüşlü canlıların ne olduklarını çözmeye çalışırken uzun boylu beyaz saçları ve ay gibi parlayan teniyle ona eğilen kadın yumuşak bir ses tonuyla kendini tanıttı, "Ben Baştoplayıcı Rakta Eije, senin adın ne?"
Çocuk sapsarı gözleriyle karşısındaki kadının berrak mavi gözlerine kenetlenmiş boş boş bakmaktan başka bir şey yapmıyor şaşkınlığını üzerinden atamıyordu.
Eije, "Bilinç iksiri."
Yanındaki Raktalar'dan biri çantasından küçük mor bir şişe çıkardı, Eije kınından çıkardığı hançeri ile serçe parmağına bir çizik attı. Bir damla mavi kan şişenin içine düşmüştü. Düşen kan iksirin rengini maviye çevirmiş ve parlamaya başlamıştı.
Eije, "İç bakalım şunu."
Çocuk boş bakışlarını devam ettirse de Eije daha fazla dayanamamış ve çocuğun burnunu sıkıp ağzı açıldığında iksiri içirmişti. Birkaç saniyelik yutkunmanın ardından çocuğun sarı gözleri parladı. İlk kelimeleri ağzından zar zor çıkıyordu, "Apol."
"Adın bu mu, Apol?"
"E-evet bu benim adım, yani hatırladığım tek şey. Bana içirdiğiniz tuhaf şey neydi ve niye kanını içine damlattın?"
Eije, "Bu şimdilik cevapladığım ilk ve son sorun olacak, sorularını kraliçeye sakla. Sana içirdiğimiz şey iki yaşındaki çocukların bilinçlerinin açılması ve ortak dili konuşmayı öğrenmeleri için içiriliyor Rakta kanı güçlüdür, iksiri güçlendirmek ve kendi bilincimden birtakım şeyleri sana aktarabilmek için kullandım. Hadi kalk gidiyoruz, üstüne de bir şeyler giy."
Apol arkasında akan şelaleye bakıyor ıslak vücudunu sudan çıkarmak için ayaklanmaya çalışıyor ama sürekli afallıyordu.
Eije yanındakilere eliyle çocuğa yardım edin dercesine bir hareket yaptı. Bu komutun üstüne birbirlerine çok benzeyen iki Rakta çocuğu sudan çıkarmak için hamle yaptılar. Apol zar zor ayağa kalkmış ama adım atmaya çalışırken tekrar yere düşmüştü. Eije kalabalıktan belinden aşağısı dört bacaklı olan boynuzlu adama seslendi, "Sen, Harina! Çocuğu ağaca kadar taşı."
Harina, "Benim bir adım var."
Eije, "Umrumda değil Harina, bir derdin varsa kraliçenin yanına gittiğimizde kraliçe ile konuşabilirsin."
Harina burnundan bir soluk verdi, "Kendini beğenmiş Baştoplayıcı."
Eije, "Sabrımı zorlamak istemezsin herhalde değil mi cılız Harina?"
Apol kendinden neredeyse üç kat cüssesi olan birinin nasıl cılız olabileceğini çözmeye çalışıyordu. Ya Harina çok güçsüzdü ya da Eije çok güçlüydü. Harina tek hamle ile Apol'u yerden alıp sırtına bindirince ikinci olasılığın daha yüksek olabileceğini düşündü.
Eije de dahil olmak üzere üç Rakta, bir Harina ve Apol yolculuk ediyor sanki az önce fırtına kopmamış gibi güneş açmış ve etraf yeşillenmişti. Apol, "Eije benimle konuşmuyor, peki sen konuşabilir misin Harina?"
Harina, "Sohbete izin var mı pek kudretli Baştoplayıcı." Bunu söylerken sesindeki iğneleyiciliği asla saklamıyordu.
Eije, "Fazla değil."
Harina, "Ah, teşekkürler ne kadar minnettarım bilemezsiniz."
Apol, "İsmin ne?"
Harina, "Caro."
"Tanıştığımıza memnun oldumCaro, peki siz tam olarak nesiniz?"
Caro, "Bizim ırkımıza Harina derler."
"Herkes senin gibi mi peki?"
"Nasıl yani?"
"İşte böyle dört bacaklı boynuzlu falan."
"Hayır, ırklar arasında en çok çeşitlilik bizde aslında ama birinin Harina olup olmadığına boyutuna bakarak anlayabilirsin. Genellikle iki buçuk üç metre uzunluğunda oluruz. Tabii diğer ırklardan daha cüsseliyiz."
Apol dengesini kaybedecekken son anda Harina'nın vücuduna sarıldı. Kendini düzelttiğinde konuşmaya devam etti, "Sanırım en iri Harinalardan biri sensin."
Caro güldü, "Bana iri diyorsan sen bir de liderimizi gör."
"Lideriniz kim?"
"Acelesi yok, kraliçe ne zaman uygun görürse o zaman tanışırsın."
"Peki normal boyutta olan canlılar?"
"Irklar arasında en zeki olanları, genelde iksirler ilaçlar veya alet edevat gibi şeyleri onlar yapar. Onlara Muna derler."
Apol, "Ya şu küçük ve tüylü olanlar, pek sevimli görünüyorlardı."
Caro'nun birden yüzü düştü ve kaşlarını çattı. "Siya ırkı. Irklar arasında en dengesiz olanlar."
"Neden dengesiz dedin ki?"
"Çünkü içlerinde iyiler de kötüler de var. Yerinde olsam kuyruklarına dikkat ederdim, kişiliklerini ayırt etmenin en iyi yolu kuyruklarıdır."
Eije, "Bu kadar soru yeter, ağaca yaklaştık."
Apol, "Ağaç mı?"
Caro, "Bence artık sessiz olsan iyi olur. Birazdan anlayacaksın."
Apol kendine söylenildiği gibi daha fazla soru sormadı.
Nihayet yolculuk bitmek üzereydi, bunu anlamak için göğe kadar uzanan dev ağaca bakmak yeterliydi. Ağaç bir şatonun içerisindeydi ve dalları dışarıya uzanıyordu. Sanki ağaca zarar vermeyecek şekilde özenle inşa edilmiş gibiydi şato. Her bir kapı geçildiğinde nöbetçi Harina sayısı azalıyor etraf sessizleşiyordu. Son bir kapıya gelindiğinde Eije eliyle dur işareti yaptı, "Çocuğu indir."
Harina tam hamle yaparken kapıların ardından güçlü bir ses geldi, "Bu şekilde getirin."
Sesin ardından herkeste bir gerginlik oluştu. Omuzlar silkelendi, göğüsler ileriye çıktı, sırtlar dikleşti. Ardından kapılar açıldı ve içeriye girdiler. İçeride ağacın gövdesi ve hemen önünde gösterişli büyük bir taht vardı. Apol odaya biraz göz gezdirince dikkat çeken tek şeyin taht olmadığını anladı. Odanın zemininin büyük bir bölümü çimenlikti, ufak bir gölete sahip olan oda aynı zamanda büyük bir yatağa yer veriyordu. Yatak odasıyla taht odasının bir olması çok garipti. Acaba neden burada uyuyordu, ağacın olayı neydi? Cevapları yalnızca kraliçeden alabileceğini biliyordu, soru sorma sırası ona gelene kadar bekleyecekti.
Raktalar ve Harina odanın ortasına gelene kadar yürüyüp durdular. Daha sonra bir dizlerinin üstüne çöküp başlarını öne eğdiler.
Eije, "Kraliçem."
Kraliçe eliyle kalkın işareti yaptı. Daha sonra tahtından kalkıp Apol'e doğru yürümeye başladı.
"Uyanmana sevindim Apol."
Kraliçe diğer Raktalar'a göre biraz daha uzun ve daha güzeldi. Gözleri çimen kadar yeşil, saçları beyaz ve sarının iç içe geçmiş haline benziyordu. Bedeninin sağ tarafı yanık izleriyle doluydu ama o kadar estetik duruyordu ki sadece izlere bile saatlerce bakılabilirdi. Kraliçenin büyüleyici bir güzelliği vardı.
Kendine gelen Apol konuşmaya başladı, "Birçok sorum var."
Kraliçe, "Sor bakalım, cevaplara sahipsem seninle paylaşırım."
Apol, "İsmin ne?"
Kraliçe gülümsedi,"Kalika."
"Neredeyim ben?"
"Yaşam Ağacında."
"Cevapların hep bu kadar keskin mi?"
Kalika çocuğu Harina'nın sırtından çekip yere indirdi. "Hizmetlerin için teşekkür ederim Caro. Eije dışındakiler çekilebilir."
Herkes bir bir selam vererek odadan çıktı. Sonunda Apol, Eije ve Kalika kaldı.
Kalika, "Hatırladığın en son şey ne?"
Apol, "Sizin gülümsemeniz."
Kalika tekrar tebessüm etti, "Uyanmadan önce."
Apol gözlerini kapayıp biraz düşündü, "Hiçbir şey, sadece karanlık. İsmim dışında hatırladığım hiçbir şey yok, gerçi ismim mi yoksa başka bir şey mi hatırlıyorum onu da bilmiyorum ama hatırladığım tek şey Apol."
Kalika, "Pekala Apol. Henüz bize göre genç hatta neredeyse çocuksun. Ne olduğunu biz de bilmiyoruz. Hiçbir ırka benzemiyorsun."
Kalika haklıydı, saçları uzun, kulakları sivri, gözleri de dahil olmak üzere bütün vücudunda sarının tonları dağılmıştı. Bedeni, saçları, kaşları, kirpikleri. Ayrıca belli belirsiz turuncu çilleri de vardı.
Apol, "Beni nasıl buldunuz, şelalede bir şeyler parlıyordu, oradan mı çıktım?"
Kalika, "Evet, seni ben kurtardım ve vücudumdaki bu izler de senin bana birer hediyen."
Apol, "Bilmeden bir şey yaptıysam çok özür dilerim. Nasıl oldu çok acıdı mı canınız?"
Kalika elini çocuğun başında gezdirdi, "Bunların hiçbir önemi yok. Sen bir kehanet sonucu ortaya çıktın. Seni endişelendirmek istemem ama Anakara'nın ciddi bir sorunu var ve sanırım tek kurtuluşumuz sensin."
Apol bir anda afalladı, "Nasıl yani, ne yapacağımı veya ne yapmam gerekiyor bilmiyorum daha birkaç adım bile atamıyorum beni ne gibi bir tehlike bekliyor?"
Kalika, "Lütfen biraz sakinleş, derin derin nefes al ve kendine hakim ol çünkü şimdi söyleyeceğim şey pek de aydınlatıcı bir haber değil."
Apol birkaç nefes alıp verdi ve soluk alışverişini düzene soktu, "Daha kötü ne olabilir ki? Tamam hazırım söyleyin."
Kalika, "Maalesef bu tehdit hakkında bildiğimiz tek şey gördükleri her şeyi her canlıyı yok etmeye çalışmaları ve tam olarak öldürülmelerinin mümkün olmadığı. Ve senin hakkında da hiçbir şey bilmiyoruz yani şu an sen ne biliyorsan biz de onu biliyoruz."
Apol olduğu yere çöküp başını ellerinin arasına aldı. "Kim olduğumu bilmiyorum, ne yapabildiğimi veya ne yapacağımı bilmiyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığım ilk gün bir kıtanın güvenliliğinin sorumluluğu kehanet yüzünden bana kalıyor."
Kalika, "Bütün ırklar bu kıtada yani Anakara dediğimiz yerde yaşıyor. Bu da aslında bütün dünya ve canlılık oluyor."
Apol, "Teşekkür ederim rahatladım."
Kalika, "Ama iyi bir haberim var. Henüz tehdit çok küçük ve Harinalar bunu yavaşlatmaya çalışıyor.
Apol, "Nasıl?"
Kalika, "Bence bir gün için yeterince şey yaşadın. Birkaç gün veya ne zamana kadar toparlanabilirsen dinlen. Daha sonra yola çıkmak zorundasın. Harinalar sonsuza kadar dayanamaz ama sen bir şeyler hatırlayana veya öğrenene kadar onları yavaşlatabilirler. Eije bu yolculukta senin yoldaşın olacak."
Eije, "Kraliçem, ama ben Baştoplayıcıyım."
Kalika, "Artık değilsin."
Eije, "Kraliçem."
Kalika, "Artık görevin Apol'a rehberlik etmek. Ondan sen sorumlusun, başına bir şey gelirse Anakara'dan sürülürsün."
Eije, "Size hizmet etmek şereftir kraliçem."
Kalika, "Bir de sakın hiçbir Rakta'nın ondan beslenmesine izin verme. Sen de dahil. Yasak."
"Tabii kraliçem."
Eije Apol'a elini uzattı, "Hadi gel seni odana götüreyim. Biraz dinlen.
Apol uzanan eli tutup kalktı, "Umarım kehanet yanılmamıştır."
Kraliçe tahtına oturdu, "Bugüne kadar hiç yanıldığını görmedim."
Apol, "Anlamadım?"
"Her şeyi anlamana gerek yok, çekilebilirsiniz."
Eije kraliçeyi selamlayarak dışarı çıkarken diğer eli ile olayların şokunu üstünden atamayan Apol'u çekiştiriyordu. Sonunda odadan çıktılar ve kapılar kapandı. Kapıların yanında duran iki nöbetçi Harina'ya baktı. Kendi ayakları üstünde durunca fark etti ki gerçekten de Caro'nun dediği gibi birinin Harina olup olmadığı cüssesinden anlaşılıyormuş.
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklamlar göstererek Inkspired’ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen AdBlocker’ı beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bizi destekleyin.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired’i normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin..