Karanlık ıssız bir mahalle, saat gece yarısı suları, yorgun bitap bir adam, bozuk zeminli o sokakta evine kalan kısacık mesafeyi zar zor yürüyor, düşmemek için mümkün olduğunca adımlarını yavaş yavaş atıyordu. Fizik olarak ortalamanın üzerinde kondisyonda olmasına rağmen, böylesine basit bir eylemi yapmak için ihtiyacı olan o küçücük dikkati dahi koruyamıyor, her an bir çukura düşebilme, bir engele takılabilme endişesi ile ilerliyordu.
Bu varoş kenar mahallede, düzenli toplanmadığı için tenekelerden taşıp rüzgarla tüm sokaklara dağılmış rengarenk çöplere basmadan geçme gayreti gösterecek bir enerjiyi dahi kendinde bulamıyor, ayaklarına takılan çöpleri sürüye sürüye yürümeye devam ediyordu. Sanata düşkünlüğü ile meşhur tabiat, rüzgarı bir kalem, rengarenk çöpleri bir boya ve sokağı da tuval gibi kullanıyor, her bir sokağı adeta birer açık hava sanat galerisine çeviriyordu.
Doğanın esen elleri ile ortaya çıkardığı bu sanat sergisinin ortasında yürüyordu. Feri gitmiş gözlerinden herhangi bir sanatı fark etme ihtimalinin olmadığını belliydi. Züccaciye dükkanına girmiş bir fil misali orayı yerle bir edercesine yürüyordu. Bu yok oluşun karşısında doğanın çaresizliği, toprak kokularının göğe yükselten damla damla yağan göz yaşlarına dönüşüyordu.
Sokak boyunca ayağını kaldırmadan yürümeye devam ederken bir yandan da çıkan hışırtı sesleri ile gecenin sessizliğini bozuyordu. Bu hışırtılara, rüzgar uğultusu da eşlik ederken, ağzından ne dediğini kendisinin bile bilmediği anlaşılmaz mırıldanmalar ile o da katkıda bulunuyordu. Böylesine sessiz bir gecede, bu kadar düşük seviye bir ses bile sokağın bir ucundan diğerine duyulabilecek kadar yüksek kalabiliyordu. Böylesine sessiz bir gecede, beyni yerinde yokmuş gibi ilerliyor, ilerliyor, ilerliyordu...
Mırıldanmaları öyle çaresizlikle doluydu ki, yanından geçtiği evlerde uyuyan insanların rüyalarında kabuslar görmesine sebep olduğundan bile şüphe edilebilirdi. Giyimine görünüşüne önem veren ve fit fiziği ile daima şıklığını koruyan bu adam, bu gecenin karanlığında başı öne eğik, omuzları düşük, paltosu kırış kırış, atkısı ise soğuğa rağmen tam olarak sarılı bile değildi. Burnu soğuktan kıpkırmızı olmasına rağmen, atkısını düzeltmeyi düşünemiyor, düşünse bile onu sarabilmek becerisini gösteremeyeceğini biliyordu. Zihni takılmıştı, bazı şeyleri düşünmesine engel olamıyorken, yolda ilerledikçe gideceği yolu belirlemek gibi, anlık düşünme gereken ihtiyaçlarına dahi gücü yetmeyecek kadar zihni meşguliyetten çıkamıyordu. Her şeyi aynı anda düşünüyor gibi, ama aslında hiçbir şeyi de düşünemiyor gibi arafta idi.
Herşeyin ideal olduğu mükemmel bir dünyada olsaydık nasıl olurdu. Erfahre mehr darüber Armanya.
Vielen Dank für das Lesen!
Wir können Inkspired kostenlos behalten, indem wir unseren Besuchern Werbung anzeigen. Bitte unterstützen Sie uns, indem Sie den AdBlocker auf die Whitelist setzen oder deaktivieren.
Laden Sie danach die Website neu, um Inkspired weiterhin normal zu verwenden.